Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:
"Doğrusu O, çok bağışlayıcı ve şükrün karşılığını vericidir." (Fatır; 30)
Allah-u Zülcelal, günah yaptıktan sonra Allah' a karşı tevbe eden kimselere karşı çok bağışlayıcıdır. Ve o kişilere salih amel üzerine tevfik, kuvvet verip, onlara salih amel yaptırıp sevap yazarak, kıyamet gününde onlardan razı olup, cenneti onlara müstahak edecektir. Kafir ve fasıklar da Allah' ın kullarıdır. Ama Allah-u Zülcelal onlar için bağışlayıcı değildir. Allah tevbe eden kimseler için bağışlayıcıdır. İslam tarihine bakıldığı zaman hadisler, Peygamberimizin ve evliyaların hayatı bizim için bir ibrettir.
Adem (A.S)' ın tevbesiyle ilgili ayet-i kerimede şöyle buyrulmuştur:
"Adem Rabb'inden birtakım kelimeler aldı, (onlarla tevbe etti. O da) tevbesini kabul etti." (Bakara; 37)
Başka bir ayet-i kerimede ise şöyle buyrulmuştur:
"Dediler ki: "Ey Rabb'imiz! Biz kendimize zulmettik, eğer bizi bağışlamaz ve bize rahmetinle muamele etmezsen muhakkak ziyana uğrayacaklardan oluruz!" (A'raf; 23)
Şeytan da günah üzerinde ısrar etti, pişman olmadı ve: "Ya Rabbi! Kullarını yoldan çıkarmam için beni kıyamete kadar dünyada bırak!" dedi. Allah-u Zülcelal onun isteğini de kabul etti, Adem (A.S)' ın isteğini de kabul etti. Allah-u Zülcelal, Adem (A.S)' a bizi terbiye etmek için hata yaptırdı. Allah hatayı ona takdir etti. Ona yaptırdı, daha sonra da tevbe ettirdi ki kendisinden sonra gelen insanlar hata yaptıklarında tevbe etmeleri gerektiğini öğrensinler. Peygamberler masumdur, günah işlemezler fakat Allah-u Zülcelal Adem (A.S)' e hata yaptırarak bize ders verdi. Ama biz anlamıyoruz.
Arş-ı Alâ' da kalpleri mühürleyen, bir daha hayır yapamayacak duruma getiren görevli melekler vardır. İnsan bir günah işlediği zaman ondan tevbe ederse, hemen Allah affedecek ve kişinin kalbi de tertemiz olacaktır.
Eğer günah işler tevbe etmezse; bir günah, bir günah daha derken, günahlar birike birike, kalbi kararıp mühürlenerek haklarında şu ayet-i kerime nazil olan kişilerin içine girme ihtimali vardır:
"Kalblerine mühür vuruldu. Bundan dolayı onlar anlayışsızdırlar." (Tevbe; 87)
İnsan günah işleye işleye kalbi mühürlenir, kapanır. O kişiye daha vaaz, nasihat, hiçbir şey menfaat vermez. O kimsenin kalbinin mühürlendiğinden haberi olmaz. Her günah kalbe bir siyah nokta getirir. Kişi tevbe ederse bu nokta silinir. Fakat tevbe etmez, bunun üzerine günah işlerse, noktalar çoğala çoğala kalbi iyice kararır.
Bu kişinin kalbi, yanmış toprağa benzer. Yanmış toprağın üzerine ne kadar yağmur yağarsa yağsın, ondan bitki çıkmaz. Bunun gibi insanın kalbi de günahla dolup, kapandığı, yanmış toprak gibi olduğu, haklarında: "Kalpleri mühürlenmiştir." diye ayet gelen kişilerin kalbi gibi olduğu zaman, o kişiye ne Kur'an, ne hadis, ne peygamber ne de mürşid menfaat vermez, Allah muhafaza!
Mahzun bir kalple Allah-u Zülcelal' e yalvarmamız gerekmektedir. Yoksa ilk önce kalp, sonra da letaiflerimiz gerçek vazifelerini kaybederek adi olan dünyanın müptelası olur.
Biz her an, her dakika, her saat ne kadar hata sahibiyiz. Günah işlemesek dahi Allah' tan gafil olmak da hatadır. Çünkü Allah her saniye bizimle beraberdir. O her an bizimle beraberken, bizim O' ndan gafil olmamız haksızlık ve hatadır. Yalnız günahlarımızdan değil, gafletimizden, fazla ibadet yapamayışımızdan, Allah' a layık şekilde muhabbet edememizden de tevbe etmemiz lazımdır.
İşte buradan anlaşılıyor ki insanın: "Ben günahkar değilim, hata sahibi değilim, niçin tevbe edeceğim?" demesi çok yanlıştır. Bu kişinin dininden haberi yoktur, cahildir, gafildir, İslam dinini henüz anlamamıştır. Adem (A.S)' ın olayı bizim için bir ders olmalıdır. Biz onun gibi davranmalı, Allah' a tevbe etmeliyiz. Düşmanımız şeytan gibi davranmamalıyız.
Hiç yorum yok: