Tevbede İstikamet

Dost Yurdu

 


Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:

  "Bununla beraber, şüphe yok ki Ben, tevbe eden, iman edip salih amel işleyen, sonra da hak yolda sebat gösteren kimse için çok bağışlayıcıyım." (Taha; 82)

   Bazı insanlar da, "Allah affedicidir" deyip hiçbir amel yapmıyorlar. Böyle yapmak, bu ayet-i kerimenin hükmüne ters düşer. Sadece tevbe edip, Allah' a yalvarmak ondan sonra boş durmak, hiçbir amel yapmamak doğru değildir. Bir insan bir insana ücret karşılığında çalıştığı zaman, gün bitince ondan hakkını isteyebilir. Çalıştım hak ettim diyebilir. Fakat hiç çalışmayan kimse, hak iddia edemez çünkü bir şey yapmamıştır.

   Bizim durumumuz da Allah-u Zülcelal' e karşı aynen öyledir. İstemek hakkımızdır, bu doğrudur ama isteyebilmeniz için onun karşılığında bir amel yapmamız lazımdır. Bir zat şöyle anlatmıştır:

   "Bir gün Behlül Dânâ' yı kabristanda otururken gördüm. Göğe bakıyor zikirle, Kelime-i Tevhid' le meşgul oluyor, yere bakıyor derin bir düşüncenin içine giriyor, sağa bakıp gülüyor, sola bakıp ağlıyordu. Anladım ki bunu boşuna yapmıyor, bir şeyler düşünüyordu. Ama aklına ne geldiğini bilmiyordum. Ona: 'Ya Behlül! Burada ne yapıyorsun, kimse yok, buraya niye geldin?' diye sordum. Bana şöyle dedi: 'Ben öyle insanların içinde oturuyorum ki, onlar bana zarar vermiyorlar, yanlarından kalktığım zaman arkamdan gıybetimi yapmıyorlar.' Ben tekrar: 'Peki ben senin göğe bakarken zikirle meşgul olduğunu gördüm o neydi?' diye sordum. Şöyle cevap verdi: 'Göğe baktığım zaman şu ayeti hatırladım: 

   "Gök ve yerin Rabb'ine andolsun ki, size edilen o vaad haktır. O tıpkı sizin konuşmanız gibi gerçektir." (Zariyat; 23)

   Yani bu dünyada insan ne amel işlerse, ister salih amel olsun, ister günah olsun, ne olursa olsun, insan için orada hazırlanıyor. Bu hatırıma gelince ben de zikirle, ibadetle, Kelime-i Tevhid' le meşgul oldum ki, o ayet-i kerimenin hükmünü yerine getireyim ve Allah-u Zülcelal kıyamet gününde o ibadetimin karşılığını bana versin." Bunları dinledikten sonra tekrar sordum: 'Peki, sen yere baktığın zaman, derin olarak düşünüyordun bu niçin?' şöyle cevap verdi: 'Şu ayet-i kerime hatırıma geldi:

   "Sizi (aslınızı) ondan (topraktan) yarattık. Sizi (ölümünüzden sonra) yine ona döndüreceğiz. Tekrar dirilmek zamanında sizi bir kere daha ondan çıkaracağız." (Taha; 55)

   Onun için derin olarak düşünüyorum. Ben yine: 'Peki sağına baktığın zaman güldün, soluna baktığın zaman ağladın, o neydi?' diye sordum. O zaman şöyle dedi: 'Sağıma baktığım zaman:

   "O sağcılar, ne sağcılar ya!" (Vakıa; 27)

   ayeti hatırıma geldi. Allah-u Zülcelal' in cennette onlar için hazırladığı nimetler gözümün önüne geldi, Allah'ın bunlardan razı olduğu hatırıma geldi de onun için güldüm. Soluma baktığım zaman da:

  "O solcular da ne solcular!" (Vakıa; 41)

  ayetinde onların cehennemdeki hali hatırıma geldiği için ağladım."

   İşte onlar böyleydiler. İnsan böyle düşündüğü zaman, kendisini dünya gafletinden biraz kurtarabiliyor. Yoksa bunları unutursa, dünya meşgalesi insanı yok ediyor, mahvediyor, tamamıyla ahiretten alıkoyuyor.

   Ebu Bekir Kettani isminde bir zat vardı. İnsan onların menkıbelerini okuduğu zaman sanki onlar beşer değillerdi diyesi geliyor. O zat şöyle demiştir: "Ben kırk sene kalbimin kapısında durdum, oraya Allah' tan başka bir şey koymadım. Öyle oldu ki dünyada Allah' tan başka bir şey tanımadım." 

   İnsanın kalbi, selim olduğu zaman kalp, vücudu muhafaza edecektir. İşte o zat : "Ben on gün, on gece daima kalbimi hep zikirle, ibadetle, huzurla meşgul ettim, onu pis ve kötü fikirlerden muhafaza ettim, o da beni yirmi sene muhafaza etti, kalbim ıslah olduğu için elimi günaha uzanmaya bırakmadı, gözümü günahtan muhafaza etti" dedi.

   Bir doktor veremli bir hastaya "Bir kaç gün buzlu, soğuk su içmezsen ölünceye kadar rahat yaşayacaksın" dediğinde o hasta "Hayır ben çok hararetliyim, ölme pahasına da olsa soğuk su içeceğim" derse, biz o hastaya ne kadar akılsızdır, deriz. Çünkü bir kaç günlük rahatı için ömrünü tehlikeye atıyor.

   Dünya hayatı da ahiret karşısında aynen böyledir. İnsanın önüne herhangi bir şey geldiği zaman, hemen aklını çalıştırarak kalbini iyi yöne çekmeli nefse fırsat vermemelidir. Nasıl gözlerimizi kapattığımız zaman dünyayı göremiyorsak, düşünmediğimiz zaman da kendimize faydalı ve zararlı olan şeyi göremeyiz. Kör gibi olup bunları birbirinden ayıramayız.

   Allah'tan korkan, Allah-u Zülcelal'in daima kendileriyle beraber olduğunu bilen kimseler, şeytan kendileriyle uğraşmak istediği zaman Allah'ın azametini, büyüklüğünü, kıyamet gününü, cennet ve cehennemi hatırlarlar da bu sayede, iman nuru kalplerinin üzerine inerek; nasıl gözümüzü açtığımız zaman dünyayı görüyorsak, onlar da bu şekilde hakikatı görürler, hakiki bir insan olurlar.

   İnsan tefekkürle, iyi ve kötüyü birbirinden ayırdığı ve iman nuru kalb üzerine geldiği zaman kalp, ruh ve nefis tedavi olacaktır. O kişiye günahlardan muhafaza olmak için bir istek, ibadet etmek için daimi bir gayret ve Allah'ın muhabbeti gelecektir. Yani o kişi İslam' ın insandan istediği bütün davranışlar içinde olacaktır. Bunun için iman nuru sayesinde, kalbin üzerine daimi iman, feyiz ve rahmet gelmesi lazımdır.

   Başka bir zat da şöyle demiştir: "Ben kalbimi on gece şeytandan, hatıralardan muhafaza ettim, Allah' ın zikriyle meşgul oldum. Kalbim de beni yirmi sene muhafaza etti." 



Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.