Zikrin Muhabbet ve Letaifler Üstündeki Etkisi

Dost Yurdu

Sadat-ı Kiram taatlerden hariç olarak, insana zikir yapmayı emretmişlerdir ki bu sayede, insanın ruhu, Allah' ın muhabbetiyle hakiki yerini bulsun. Çünkü insanda; kalp, ruh, sır, hafi, ahfa olmak üzere letaifler vardır. Bu letaiflerin her birini, Allah-u Zülcelal bir görevle yaratmıştır: Kalbin görevi; daima Arş-ı Alâ' da olup Allah-u Zülcelal' i beklemektir. Ruhun görevi, Allah' ın muhabbeti ve cezbesiyle beraber olmaktır. Sırrın görevi vahdaniyettir.

   Allah-u Zülcelal bu şekilde letaiflerin her birine hakiki vazifelerini vermiştir. Fakat bu letaifler, dünyada kaldıkları müddet içinde, hakiki olan bu vazifelerini kaybedip hep dünya ile meşgul olmaya başlarlar. Kalp, Allah ile meşgul olmak yerine, dünya ile meşgul olur. Ruh, Allah' ın muhabbetiyle meşgul olmak yerine, dünya muhabbetiyle müptela olur. Bu şekilde letaiflerin hepsi asıl vazifelerini kaybederler.

   İşte insan, Sadat' ın verdiği "Allah" zikrini yaptığı zaman iman nuru, Allah' ın feyzi ve rahmeti insanın letaiflerinin, kalbin, ruhun sırrın üzerine gelir. Bu sayede o vücut tedavi olur. O kişide, daima hayra, Allah'ın rızasına koşmak, günahlardan muhafaza olmak isteği oluşur. Letaifler hakiki vazifelerine döndüğü zaman insanın gayesi ve düşüncesi: "Allah-u Zülcelal'in, Hz. Peygamber (S.A.V)'in ve Sadat-ı Kiram'ın sohbetini nerede yapayım?" olur.

   Bunun tersine de insan kendisini bıraktığı, aklıyla düşünmediği zaman, nefis kalbi daima kötü yola sevk edecek, hatta gitgide küfre kadar da götürecektir. İnsan hakiki olarak tefekkür ettiğinde, Allah' ı çok sevmesi gerektiğini anlar.

   Sırrı-i Sakati bir gün baktı ki Sadil Mecnun, avucunun içine 'Allah' kelimesini yazmış. "Ya Sadil bu nedir? Allah kelimesini niçin avucunun içine yazdın?" dedi. Dedi ki: "Ya Sırrı! Ben kalbimin üzerine Allah'ın adını yazdım. Oraya Allah'tan başkasını koymuyorum. Dilimin üzerine de Allah'ın adını yazdım. Ondan başkasını zikretmiyorum. Avcumun içine de yazdım ki daima Rabb'imin ismine bakayım." Mecnun Arapça 'deli' demektir. Bakınız, ona Deli Sadil diye isim takmışlardı. Halbuki o akıllıdır, biz deliyiz.

  Çünkü, o muhabbet ve aşkla, saadet-i ebediyyesini, baki hayatını temin ediyordu. Biz ise daha önce de denildiği gibi birkaç günlük keyf-u sefa için ebedi hayatımızı tehlikeye atıyoruz. Bu durumda biz mi deliyiz, yoksa o mu delidir? Allah-u Zülcelal kendi fazlı ve keremi ile bizlere muamele etsin ve hepimize razı olacağı şekilde salih amel nasip etsin ...

   Allah-u Zülcelal yardımını ibadete, takvaya, zikre bağlamıştır. Allah-u Zülcelal’ e hiçbir şey mani değildir, istediğine yardım eder. Allah-u Zülcelal’ in bizi affetmesi için biz de mü’min kardeşler olarak kendi aramızdaki davranışlarımızdan dolayı birbirimizi affetmeliyiz.

 

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.